|*İlçe Adı: SİVAS/ .... Hakkında:Fotoğraflar: |
|*SİVAS TARİHİ::::::::::::::::::: |
KISACA SİVAS....
Kaynak Bilgi: Can Önder e-posta: can_onder95@hotmail.com
Sivas Mezopotamya ve Karadeniz arasında kervanların geçtiği bölgede olduğu için,
Selçuklular döneminde tüccarların ziyaret ettiği bir merkez haline gelmiştir.
13.yüzyıla ait Gök Medrese, çifte minareli medrese ve mavi medreseleri çini sanatı
açısından mutlaka görülmeye değer yerlerdir. Ulu Camii ise 1100 yılında inşaa
edilmiştir. Ayrıca Sivas Türkiye'nin yüzölçümü açısından en büyük ikinci
ilidir, başka bir özelliği ise Türkiye'nin köy adedi en çok olan ili olmasıdır.
Sivas coğrafi açıdan kıraç, yeşili maalesef az, sert iklimli bir yerdir. Sivas'ın
başlıca geçim kaynakları tarım ve hayvancılıktır. Ikliminin elverdiği ölçüde
yetiştirilebilen ancak tahıl ürünleri, şeker pancarı, patates gibi ürünlerdir.
Türk İstiklâl Savaşının temellerinin atıldığı, Selçuklu devrinin dev
eserleriyle süslü, yüzölçümü bakımından Konya'dan sonra ikinci sırada yer alan
bir ilimiz. Sivas ili topraklarının büyük kısmı İç Anadolu'nun yukarı
Kızılırmak bölümünde diğer kısımları ise Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgesinde
olup, 35° 50' ve 38° 14' doğu boylamları ile 38° 32' ve 40° 16' kuzey enlemleri
arasında yer alır. Kuzeyden Giresun, Ordu ve Tokat; doğudan Erzincan; güneyden
Malatya, Kahramanmaraş, Kayseri; batıdan Yozgat illeriyle çevrilidir. Trafik numarası
58'dir.
İsminin kökeni
Şehrin ismi kentin antik dönemdeki adı olan Sebastia sözcüğünün evrimleşerek
türkçeleşmesiyle bugünkü halini almıştır. Sebastia ismi de yunancada 'saygıdeger,
yüce' anlamına gelir ki, Latince Augustus'un yunanca karşılığıdır. Bu da pontuslar
tarafından kurulan kentin Roma İmparatoru Augustus onuruna onun ismiyle
adlandırıldığına delalet eder.
Halk arasindaki rivâyetlere göre ise Sivas kurulmadan önce ulu ağaçlar altında
kaynayan üç pınar varmış. Bu pınar Tanrıya şükür, ana ve babaya minnet ve
küçüklere şefkat duygularını ifâde edermiş. Bu üç pınara "Sipas Suyu"
denirmiş. Zamanla mukaddes sayılan bu üç pınarın etrâfında küçük bir yerleşim
merkezi kurulmuş ve "Sipas" ismi verilmiştir. Diğer bir rivâyete göre ise
Sivas ismi eski kavimlerden"Sibasipler"den gelmektedir. Sivas ilk çağlarda
Talavra, Megalapolis, Karana ve Diyapolis isimleriyle anılmıştır.
Sivas ismi ile ilgili bir başka rivâyete göre ise, kentin adı Farsçada "üç
değirmen" mânâsına gelen "Sebast" kelimesinden gelmektedir; Sebast ismi
zamanla halk dilinde Sivas olarak yerleşmiştir.
Tarihçe
Sivas'ın bugünkü sınırları içerisinde yer alan Hafik Gölü, Pılır Höyüğü,
Zara Tödürge Gölü kıyısındaki Tepecik Höyüğü ile Kangal İlçesi Çukurtarla ve
Kavak Nahiyesi Höyük değirmeninde Prehistorik buluntular elde edilmiştir. Yıldızeli
Argaz Höyük ve çevresinde Kalkolitik çağ (maden taş devri M.Ö.5000-3500) ile Tunç
devri (M.Ö.3000-1500) buluntuları elde edilmiştir. Sivas'ın yazılı tarihi M.Ö.2000
yılı başlarında Hititlerle başlamakta olup, merkez Tatlıcak Köyü ile Uzuntepe
köylerinde bulunan höyük ve Gürün Şuğul Vadisindeki Hititçe yazılar başlıca
Hitit yerleşim alanlarıdır. Balkanlar üzerinden Anadolu'ya gelen Friglerin Hititleri
ortadan kaldırmaları sonucu Sivas'ta Frig yerleşimi Hitit yerleşim alanlarının üst
katlarında görülmektedir. Lidyalılar zamanındaki meşhur Kral Yolu da Sivas'tan
geçmektedir.
Anadolu'daki Pers egemenliğinden sonra kurulan şehir devletlerinin zamanla Roma
İmparatorluğuna bağlandığı, önemli yol kavşağı üzerinde bulunan şimdiki şehir
merkezinin iskan edildiği ve Sebasteia adını aldığı bilinmektedir. Bu ad, rivayete
göre Pontus Kralı Polemonos'un karısı Pitodoris'ce verilmiş ve Roma İmparatoru
Augustus'a ithaf edilmiştir.
Roma İmparatorluğu hakimiyetine giren şehir, 395'te Doğu Roma (Bizans)
İmparatorluğuna ayrılan topraklar içerisinde kaldı.1059'da Anadolu'ya giren Türkmen
güçleri ve 1064'te Alparslan'ın önünden kaçan Selçuklu şehzadesi Elbasan Sivas
yöresinde kısa süre hakimiyet sağlamışsa da, bölgenin Türk egemenliğine girmesi
1071 Malazgirt Zaferinden sonra gerçekleşti. Kısa bir süre Selçuklu hakimiyetinde
kalan Sivas'ta 1075'te Danişmend Beyliği kuruldu. Danişmend Beyliğinin taht kavgaları
ile zayıf düşmesinden sonra Anadolu Selçuklularını yeniden birleştiren I.Mesud,
1152'de Sivas'ı ele geçirdi.
Bizanslıların da karıştığı taht ve egemenlik kavgaları sırasında Anadolu
Selçukluları ile Danişmendliler arasında sürekli el değiştiren Sivas, 1175'te
II.Kılıçarslan tarafından kesin olarak Selçuklulara bağlandı. Daha sonra İzzeddin
Keykavus Sivas'ı başkent yapmış, uzun müddet Sivas'ta kalarak günden güne
genişleyen Sivas Şehri mamur edilmiş ve 1217 yılında Şifaiye Medresesini
yaptırmıştır. İlim adamlarını Sivas'ta toplayarak şehri büyük bir ilim merkezi
haline getirmiştir. İzzeddin Keykavus'un türbesi, yaptırdığı medrese içinde
bulunmaktadır.
1220 Yılında İzzeddin Keykavus ölünce yerine I. Alaeddin Keykubat hükümdar oldu. Bu
dönem Anadolu Selçuklularının en parlak dönemi oldu. Moğol istilasını dikkatle
izleyen ve önlemler almaya çalışan sultan 1224'de Sivas'ı surlarla çevirerek
korunaklı duruma getirdi. Yerine geçen II.Gıyasettin Keyhüsrev'in kötü yönetimi
sırasında sıkıntı çeken halk, 1240 yıllarında ayaklanarak Sivas'ı yağmaladı.
Selçuklu askerlerinin sivilleri sindirmek için seferber olduğunu gören Moğollar
Anadolu'yu ele geçirmek üzere harekete geçtiler. Gıyasettin Keyhüsrev'i 1243'te
Kösedağı Savaşında yenilgiye uğratan Moğol güçleri, Sivas'ı işgal ettiler.
Moğollara bağımlı duruma gelen Selçukluları, bir süre de Moğollar tarafından
kurulan İlhanlı devleti ile idare etti. Sivas ili bu dönemlerde büyük bir gelişme
göstererek önemli bir ticaret ve bilim kenti olmuştur.
Anadolu'da yarım asır kadar devam eden İlhanlılar devrinde Vali Demirtaş Sivas'a
yerleşmiş ve istiklalini ilan ederek Sivas'ta uzun yıllar saltanatını
sürdürmüştür. Demirtaş'tan sonraki Sivas Valisi sırayla, Alaeddin Eratna oğlu
Gıyasettin Mehmet, Alaeddin Ali ve oğlu Mehmet Bey'dir. Ali Bey'in ölümünden sonra
yerine geçen yedi yaşındaki Mehmet Bey'i Kadı Burhaneddin saltanatından
uzaklaştırarak Sivas'ta kendi adıyla anılan devletini kurmuştur. Sivas'ı onarmak
için de birçok çabalar göstererek surların etrafında hendekler kazdırılmış,
kaleleri tamir ettirilmiştir. Akkoyunlu aşireti reisi Kara Osman'la yaptığı muharebe
sonunda katledilmiş yerine oğlu Alaeddin geçmiştir. Bu sırada Timurlenk Anadolu'ya
akınları başlamıştır. Osmanlı padişahı Yıldırım Beyazıt Amasya'yı almış
Sivas'a yaklaşmıştır. Güneyde Karamanlıların baskısına dayanamayan Alaeddin,
şehri Osmanlılara teslim etmiştir. Bir davetle Sivas'ı teslim alan Yıldırım
Beyazıt, şehri vali olarak tayin ettiği en büyük Şehzadesi Emir Süleyman'a
vermiştir. Sivas Osmanlıların eline geçtikten bir yıl sonra 1400 yılında Timur'un
istilasına uğramış, bir süre sonra tekrar Osmanlı hakimiyetine geçmiştir. Sivas
Osmanlı İmparatorluğu döneminde eyalet merkezi haline getirilerek Amasya, Çorum,
Tokat kısmi olarak Malatya ve Kayseri illeri Sivas'a bağlı birer sancak olmuştur.
Evliya çelebi Seyahatnamesi'nde belirtildiği gibi Sivas zamanının en önemli
eyaletlerinden biridir (40 ilkokul, 1000 dükkan, 18 han, 40 kadar çeşmesi olduğundan
bahsedilir).
Sivas'a birçok vali atanmış, bunlar içinde belki de ismi hiç unutulmayacak olan Halil
Rıfat Paşa'nın yaptırdığı yollar, köprüler, hanlar ve konaklar halen
halkımızın hizmetindedir.
-----------------------------------------
Kaynak - Bilgi: |
Kaynak
- Bilgi : Tanıtım yazıları yazarın kişisel görüşlerini yansıtır.
Bilimsel veriler kaynak gösterilerek yayınlanan yazılardır... |
©
|